King Diamond "The Puppet Master" kritiği
Deli Kasap'ta yayınlanmıştır / 2003:
The Puppet Master – KING DIAMOND
1. Midnight
2. The Puppet Master
3. Magic
4. Emerencia
5. Blue Eyes
6. The Ritual
7. No More Me
8. Blood to Walk
9. Darkness
10. So Sad
11. Christmas
12. Living Dead
Kralların kralı King Diamond, mutlak bir biçimde klasikler arasındaki yerini alacak olan yeni bir konsept albümle bir kez daha karşımızda! Metal Blade’den çıkan bu inanılmaz sanat eserini bizlere kazandıran kadro önceki albümde oldugu gibi King’in yanısıra yine Mike Wead, Hal Patino, Matt Thompson ve değişmez eleman Andy La Rocque’dan oluşuyor. Prodüktörlüğünü King Diamond, Andy La Rocque ve J.T.Longoria’nın yaptığı albümün mix’leri King’in evinde gerçekleşmiş. Artwork ile yine ağırlıklı olarak Travis Smith ilgilenmiş. Bu kez bir de sürpriz bir bayan vokal kullanılmış albümde. Livia Zita isimli bu bayanın albümde yer aldığını ilk duyduğumda „ne haddine!!!“ diye düşünmüş olsam da albümü dinleyip hikayenin içine girdikten sonra bunun kesinlikle çok isabetli bir karar olduğuna karar verdim. Sadece değişik bir tat katmakla kalmıyor, albümün etkileyiciliğini çok da arttırmış.
Hikaye demişken: King’in daha önce verdiği sözler boşa çıkmadı. Gerçekten de şimdiye kadarki en kanlı, en acı, aynı zamanda en kahredici güzellikteki öykülerinden birini yazmış. Albümü alanlara King hikayeyi anlattığı bir DVD de hediye ediyor bu sefer. O müthiş karizmasıyla ve sesiyle her parçayı anlatırken onun gerçekdışı gözlerini ve çehresini seyretmek inanılmaz bir deneyimdi doğrusu benim için...Yaklaşık yarım saatliğine hayattan koptum adeta.
Başka bir sürpriz ise King’in ağzından „I love you“ sözlerini duymamız. Albümün konsepti her ne kadar her zamanki gibi bir korku hikayesi olsa da bu aynı zamanda mutsuz bir aşk – ah, yüce aşk! – hikayesi. Hayatınızda birine ölesiye bir aşkla bağlı olduğunuz halde ondan ayrılmak zorunda kaldıysanız „So Sad“i dinlerken gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Bırakın özgürce aksınlar...yapabileceğiniz hiçbirşey yok çünkü!...
Kısaca bahsetmek gerekirse, hikayenin ana karakterleri 18.yy’da Budapeşte’de yaşayan Laszlo isimli psikopat kuklacı ve karısı Emerencia, onların kurbanı olan King ve sevgilisi Victoria, ve tabii ki kuklalar, o korkunç, yaşayan ölü olan kuklalar...anlatmaya dilim varmıyor doğrusu! Victoria’nın bir kuklaya dönüştürüldüğünü keşfeden King, aynı kaderi paylaşır onunla, tek bir farkla: ritüeli böldüğü için gözleri sonsuza dek yaşayacaktır, sonsuza dek bilinci yerindedir artık...Geçirdiği korkunç acılara sevgilisinden ayrılmanın acısı da eklenecektir. İzbe bir dükkanda 18 yıldır duvarda asılı satılmayı beklerken aklı her an Vİctoria’dadır, Victoria’nınki ise King’de, „ama buna değerdi“ diyor King...ve ona katılmamak elde değil.
The Puppet Master her bakımdan dehşet bir albüm, gerek sözleri, gerekse müziğiyle. Progresif öğelerle bezeli tarzına sadık kalan King bu albümde akılda kalıcı melodilere de fazlasıyla yer vermiş. „Blood to Walk“, „Magic“ gibi parçalar zihninizde hemen yer edip bir daha da oradan ayrılmıyorlar. Birçok eleştirmen bu albümün son üç-dört albüm arasında en iyisi olduğunu düşünüyor, hatta „The Eye“ ve „Conspiracy“den sonra en iyi albüm olarak adlandırıyorlar. Benim gibi bir fanatik için her albümün tadı ve önemi apayrı olsa da bu albümde gerçekten de „eski“ bir hava var ve yapılan karşılaştırmalar hiç de yersiz degil.
Şu sıralar Puppet Master yaşıyor, Puppet Master soluyor, Puppet Master‘sız bir gün, bir an geçirmek istemiyorsam, bunu yapmak zorunda kaldığımda ise mideme kramplar giriyorsa siz karar verin artık bu albümü almanız gerekiyor mu, gerekmiyor mu. Zira hayatınızın önemli bir kısmını o işgal edecek bundan sonra...Evet, bugüne kadar King Diamond’u sevmemiş olanlar yine uzak dursun derim, ama diğerleri Little Drummer Boy’un sözlerine kulak versin: „Come they told me, our newborn KING to see...“
Seyda „Abigail“ Babaoglu
The Puppet Master – KING DIAMOND
1. Midnight
2. The Puppet Master
3. Magic
4. Emerencia
5. Blue Eyes
6. The Ritual
7. No More Me
8. Blood to Walk
9. Darkness
10. So Sad
11. Christmas
12. Living Dead
Kralların kralı King Diamond, mutlak bir biçimde klasikler arasındaki yerini alacak olan yeni bir konsept albümle bir kez daha karşımızda! Metal Blade’den çıkan bu inanılmaz sanat eserini bizlere kazandıran kadro önceki albümde oldugu gibi King’in yanısıra yine Mike Wead, Hal Patino, Matt Thompson ve değişmez eleman Andy La Rocque’dan oluşuyor. Prodüktörlüğünü King Diamond, Andy La Rocque ve J.T.Longoria’nın yaptığı albümün mix’leri King’in evinde gerçekleşmiş. Artwork ile yine ağırlıklı olarak Travis Smith ilgilenmiş. Bu kez bir de sürpriz bir bayan vokal kullanılmış albümde. Livia Zita isimli bu bayanın albümde yer aldığını ilk duyduğumda „ne haddine!!!“ diye düşünmüş olsam da albümü dinleyip hikayenin içine girdikten sonra bunun kesinlikle çok isabetli bir karar olduğuna karar verdim. Sadece değişik bir tat katmakla kalmıyor, albümün etkileyiciliğini çok da arttırmış.
Hikaye demişken: King’in daha önce verdiği sözler boşa çıkmadı. Gerçekten de şimdiye kadarki en kanlı, en acı, aynı zamanda en kahredici güzellikteki öykülerinden birini yazmış. Albümü alanlara King hikayeyi anlattığı bir DVD de hediye ediyor bu sefer. O müthiş karizmasıyla ve sesiyle her parçayı anlatırken onun gerçekdışı gözlerini ve çehresini seyretmek inanılmaz bir deneyimdi doğrusu benim için...Yaklaşık yarım saatliğine hayattan koptum adeta.
Başka bir sürpriz ise King’in ağzından „I love you“ sözlerini duymamız. Albümün konsepti her ne kadar her zamanki gibi bir korku hikayesi olsa da bu aynı zamanda mutsuz bir aşk – ah, yüce aşk! – hikayesi. Hayatınızda birine ölesiye bir aşkla bağlı olduğunuz halde ondan ayrılmak zorunda kaldıysanız „So Sad“i dinlerken gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Bırakın özgürce aksınlar...yapabileceğiniz hiçbirşey yok çünkü!...
Kısaca bahsetmek gerekirse, hikayenin ana karakterleri 18.yy’da Budapeşte’de yaşayan Laszlo isimli psikopat kuklacı ve karısı Emerencia, onların kurbanı olan King ve sevgilisi Victoria, ve tabii ki kuklalar, o korkunç, yaşayan ölü olan kuklalar...anlatmaya dilim varmıyor doğrusu! Victoria’nın bir kuklaya dönüştürüldüğünü keşfeden King, aynı kaderi paylaşır onunla, tek bir farkla: ritüeli böldüğü için gözleri sonsuza dek yaşayacaktır, sonsuza dek bilinci yerindedir artık...Geçirdiği korkunç acılara sevgilisinden ayrılmanın acısı da eklenecektir. İzbe bir dükkanda 18 yıldır duvarda asılı satılmayı beklerken aklı her an Vİctoria’dadır, Victoria’nınki ise King’de, „ama buna değerdi“ diyor King...ve ona katılmamak elde değil.
The Puppet Master her bakımdan dehşet bir albüm, gerek sözleri, gerekse müziğiyle. Progresif öğelerle bezeli tarzına sadık kalan King bu albümde akılda kalıcı melodilere de fazlasıyla yer vermiş. „Blood to Walk“, „Magic“ gibi parçalar zihninizde hemen yer edip bir daha da oradan ayrılmıyorlar. Birçok eleştirmen bu albümün son üç-dört albüm arasında en iyisi olduğunu düşünüyor, hatta „The Eye“ ve „Conspiracy“den sonra en iyi albüm olarak adlandırıyorlar. Benim gibi bir fanatik için her albümün tadı ve önemi apayrı olsa da bu albümde gerçekten de „eski“ bir hava var ve yapılan karşılaştırmalar hiç de yersiz degil.
Şu sıralar Puppet Master yaşıyor, Puppet Master soluyor, Puppet Master‘sız bir gün, bir an geçirmek istemiyorsam, bunu yapmak zorunda kaldığımda ise mideme kramplar giriyorsa siz karar verin artık bu albümü almanız gerekiyor mu, gerekmiyor mu. Zira hayatınızın önemli bir kısmını o işgal edecek bundan sonra...Evet, bugüne kadar King Diamond’u sevmemiş olanlar yine uzak dursun derim, ama diğerleri Little Drummer Boy’un sözlerine kulak versin: „Come they told me, our newborn KING to see...“
Seyda „Abigail“ Babaoglu
Yorumlar
Yorum Gönder