Destruction 2005

DESTRUCTION İLE YENİDEN...

4 Aralık 2005 Pazar günü için takvimime kocaman harflerle Destruction/Candlemass yazmıştım. Bu konser haberini aldığımda sadece hastası olduğum Destruction’u tekrar izleyeceğim için değil, ilk kez Candlemass efsanesini de seyredebileceğim için mutlu olmuştum. Ancak Candlemass’i daha ziyede „babalara saygı“ kapsamında değerlendiriyor, esas olarak Destruction için heyecan duyuyordum. Türkiye’ye ilk gelişlerinden beri rehberleri olmuştum ve artık bildiğiniz arkadaş olmuş, birçok şey yaşamış, paylaşmıştık. Bu yüzden de sadece sevdiğim müziği ve yeni albümden parçaları canlı olarak izleyeceğim için değil, dostları göreceğim için de seviniyordum.
Tabiiki ilk olarak yeni albümle ilgili bir röportaj yapalım dedik Ağrı Kesici olarak. Zira esas plan, dergiyi konserden önceki bir tarihe yetiştirmekti. Ancak maalesef çeşitli sebeplerden dergi gecikti. Dolayısıyla aşağıda okuyacağınız röportaj biraz bayatlamış gelebilir. Yine de sevenlerinin ilgisini çekeceğini umarım. Yetişmesi için Schmier’le e-mail aracılığıyla yapmıştım bunu. Normalde ve özellikle turnedeyken yaptığı birşey değil, ama beni kırmadı, „Laptop’um yanımda olacak, istediğin zaman yaparız“ dedi ve aşağıdaki röportaj ortaya çıktı:

Schmier ile yeni albüm, hayat ve ötesi üzerine...

Inventor of Evil ile başlayalım – öncelikle bu thrash şaheseri için tebrik ederim sizi! Yirmi yıl sonra bile hala nasıl bu kadar heavy ve agresif kalmayı başarıyorsunuz başkaları çoktan daha yumuşak tarzlara kaymışken? „Yakıtınız“ nedir?


Maalesef içinde yaşadığımız dünya Destruction için yeni parçalar yazmak konusunda bana her zaman fazlasıyla ilham veriyor. Çok kızgın ve öfkeliyim! Sanırım bu yakın zamanda değişmeyecek de – fanlarımızı sevindirecektir bu. Ancak insanlığın sonu uzak görünmüyor eğer böyle devam ederse...

Başka bir klasik – ama beni ilgilendiren – soru: son albümünüzün, çoğunlukla grupların yaptığı gibi, en iyi albümünüz olduğunu iddia ediyor musun? Şarkılar ve sound konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çok memnunuz! Bana göre reunion’dan beri en iyi prodüksiyonumuz!

Yine Abyss stüdyoları işin içindeydi – neredeyse aboneliğiniz var gibi orada! :) İsveçli bir grubun davulcusu bana geçenlerde Abyss’in artık bir marka haline geldiğini ve birçok grubun sadece albümlerinin üzerine bu „etiketi“ basabilmek adına orada kayıt yaptıklarını söyledi. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Abyss’i tercih etmenizin sebebi ne? Peter Tägtgren de artık neredeyse grubun bir elemanı olmuş gibi. İlişkiniz daha çok arkadaşlık üzerine mi kurulu, yoksa iş üzerine mi? Grup üzerinde etkisi nedir ve nasıl katkıları var?

Peter grubumuzun çok sıkı bir arkadaşı ve destekleyicisi. Ama yeni albümün sadece mixlerini yaptı, prodüktörlüğünü değil. Grubun soundu hakkında aynı fikirlere ve amaçlara sahibiz, dolayısıyla onunla çalışmak çok zevkli oluyor. Inventor of Evil hiçbir şekilde tipik bir Abyss-prodüksiyonu gibi gelmiyor kulağa, orası kesin! Peter zaten artık sadece yılda 2-3 grupla ilgileniyor. Yani o İsveçli davulcunun anlattıkları saçmalık demeliyim bu durumda.

„The Alliance of Hellhoundz“ birçok konuk vokalistle kaydedildi. Özellikle eski ve oturmuş grupların vokallerine yer verilmiş, ancak daha yeni jenerasyona da - örneğin Soilwork’ten Björn’e – rastlıyoruz. Tam da bu line-up’ı oluşturmanızın sebepleri neydi? Katılmak isteyen ama hayır demek zorunda kaldığınız, ya da katılmasını istediğiniz ama reddedenler oldu mu?

Amacımız, mümkün olduğunca farklı metal stillerinden vokalistleri tek bir şarkıda birlikte söyletmekti. İnanıyorum ki metal piyasasının dayanışmaya ve bunu göstermeye ihtiyacı var!
Bazılarının vakti yoktu, ama sonunda istediğimiz line-up’ı oluşturmayı başardık. Bu beni biraz gururlandırıyor...

Bu parça, klasik ve eskilerden beri varolan „Metalciyiz biz!“ parçalarından biri değil. Mesajı daha çok „Merak etmeyin, bizler varolduğumuz ve birbirimiz desteklediğimiz sürece metal ölmeyecek!“. Sence metal’in varlığı tehlikede mi, ve fanların bu rahatlatıcı mesaja ihtiyacı mı var? Metal piyasasının tamamını temsil eden, her yaş grubundan vokalistleri bu yüzden mi seçtiniz – „scene“in bir bütün olduğunu ya da bir bütün olarak kenetlenmesi ve birbirini desteklemesi gerektiğini ifade etmek için?

Bunu çok iyi anlamışsın! Merak etmeyin, metal piyasası şu an her zamankinden daha güçlü bir şekilde büyüyor, ama birbirimizi kollamazsak piyasayı 90lardaki gibi trend-metalcileri ele geçirecek. Bu olamaz! Ben kendimde, eski bir metalci olarak, çocuklara açılıp müziğimizin tüm yönlerinin tadını çıkartmaları konusunda onlara şans tanıma sorumluluğunu görüyorum! Ayrıca metal’in hala yasak olduğu ya da konserlerin olmadığı ülkelerdeki insanların da bu ruhu bir yerden yakalayabilmeleri ve tadabilmeleri önemli.

Şarkının sözleri – katılan tüm vokalistlerin gruplarını yansıtan kelime oyunlarıyla – çok başarılı olmuş. Tamamını yine sen mi yazdın, tüm şarkılarda olduğu gibi?

Başka kim olacak – Madonna mı? ;)

Bir de şunu söylemek isterim: tüm bu „extra“ların yanında – konuk vokaller, bulmaca-lirikler- parçanın kendisi biraz zayıf kalmış gibi. Albümdeki diğer muhteşem parçaların yanında bu biraz basit, biraz yumuşak kaçıyor. Nedir sebebi?

Zaten tam da bunu planlamıştık! Bu tipik bir Destruction parçası değil. Çok zor olurdu mesela Saxon’dan Biff’i bir thrash parçasında söyletmek. Bu parçanın sadece „Metal“ olmasını istedik!

No Man's Land'in benim için çok özel bir anlamı var. Peki seni bu şarkıyı yazmaya iten, ilham veren şey neydi?

Sanırım herkesin bu tip acıları tecrübe ettiği dönemleri olmuştur. Bana da ilham veren yine özel hayatımdan bir olaydı. Hiçbir şey gerçekler kadar acı veremez!

„The calm before the storm“daki King Diamond-vari etkiler atlanacak cinsten değil – benim için müthiş bir sürpriz oldu! Zaten aslına bakacak olursak bu albümde inanılmaz bir çeşitlilik hakim – bir bakıyorsun progresif etkiler giriyor araya, sonra yine en kalitelisinden thrash devam ediyor, araya sinsi King-fısıltıları karışıyor, sonra bir Motörhead cover’ına rastlıyoruz vs. Bütün bunlar doğal bir şekilde mi oluştu, yoksa baştan planlanmış mıydı?

Sağol! Bu sefer biraz daha esnek yaklaşmak istedik albüme. Müzisyen olarak bu en önemli şey, fikirlerini gerçekleştirmen gerekir. Ama bir masterplan yok, çünkü biz samimi rock müzik yapıyoruz, bunun da içinden gelmesi gerekir. Sanırım bu da DESTRUCTION’u Destruction yapan şey – 100% Thrash’iz, ama arasıra farklı etkilere de – örneğin Punk, Prog, ya da saf Metal – yer veriyoruz.

Artwork süper olmuş ve bir kez daha Mad Butcher ön planda – her zamankinden daha kanlı ve daha „mad“. Onu bu kadar agresif yapan nedir?

İnsanlığın aptallığı!

Peki sana göre „Inventor of Evil“ kim?

İnsan!

Dünyanın şu andaki politik durumu hakkında ne düşünüyorsun?

Küreselleşmenin tek bir amacı var: zenginleri daha zengin yapmak. Bu çok büyük sorunlara yol açacak. Şu anda Fransa’da olanlar sadece buzdağının görünen kısmı.

Üzgünüm ama „hang yourself with a figure eight“ ne demek hiç bir fikrim yok – bu parçayı anlamam için bana yardım eder misin?

Kendini „sağlam“ bi şekilde öldürmek anlamına geliyor! „Figure eight“ çok sıkı bir denizci düğümünün adı! ;)

Yeni albümünüzle turnedesiniz şu an. Şimdilik tepkiler nasıl?

Şu ana kadar çok memnunum!

Türkiye’ye birkaç kez gelmişliği olan bir grup olarak Aralık’ta tekrar gelecek olmanız seni nasıl hissettiriyor? Şimdiye kadarki izlenimlerin nasıl?

İstanbul’u çok seviyorum! Harika bir şehir. Avrupalılar için kültürel açıdan çok enteresan! Müthiş fanlar! Türkiye’de yeni şov’umuzla sahne alacak olmamız bizi çok mutlu ediyor!

„The Alliance of Hellhoundz“u Messiah Marcolin’le beraber söyleyecek misiniz?

Haha...iyi düşünmüşsün! Sürpriz olsun!

Direk olarak yeni albümle alakası olmayan birkaç soru daha soralım. Barracuda’yı (Schmier’in restoranı) satmış bulunuyorsun. Bu gündelik hayatını ve dolayısıyla müziği nasıl etkiledi?

Artık grup için daha fazla zamanım var, bu tabii ki çok olumlu birşey. Bu sayede daha da fazla konser verebiliyoruz, bu da harika. Arasıra özlüyorum orayı, ama Destruction için yapacak çok şey oluyor..

Kısa süre önce bir sürü az giyimli bayanla sahneye çıktınız – aslında bu tip hareketler pek tarzınız değil. Bu fikir nasıl oluştu? „Sex, Drugs and Rock’n Roll“ – klişesini gözler önüne sermek ya da tekrar anımsatmak mı istediniz? :)

Klişelerle oynamak zevkliydi „eğlenceli“ bir deney oldu. Daha fazlası değil! Özellikle bir festivalde bu tip bir eğlence dikkat çekiyor elbette! Haha...

Geçenlerde Voivod’un Piggy’sini kaybettik, senin de bu konudaki yazını okudum. Albüm kitapçığınızda da çeşitli isimleri anmışsın. Kayıplarla nasıl başa çıkıyorusun? Bir de izninle tatsız bir soru sormak istiyorum, ama bir gün hepimizin başına gelecek ne de olsa: kendi yakınların ve dostların seni kaybettiklerinde – umarım çok, çok uzun ve mutlu yıllar sonra olur bu – nasıl davranmalı?

Her zaman hatıralar geriye kalır. Sevilen bir insanın kaybı geriye kalanlar için her zaman çok zor kabullenilebilir bir durumdur. Ben babamı daha 15 yaşımdayken kaybettim...
Umarım bazı insanların iyi anılarında yaşamaya devam ederim o gün geldiğinde. DESTRUCTION’un müziği ise her zaman yaşayacaktır!

Sağol, şimdilik bu kadar, fazla zamanın olmadığını biliyorum. Yakında görüşürüz! Sizi yeniden görecek olduğum için seviniyorum!

Ben de öyle! Birşeye ihtiyacın olursa haber ver!
Öptüm!
SCHMIER!!!

İşte röportaj burada bitiyor, ama biraz da konser gününden bahsedelim. Bu sefer organizasyonda yer almıyordum, ama Schmier bana haftalar öncesinden „Gelirsin beraber otobüsümüzde takılırız, birşeyler içer, rahat rahat muhabbet ederiz“ diyordu. Ben evden çıkmaya hazırlanıyorken bir yandan da mesajlaşıyorduk. Ancak gelen haberler maalesef tahminlerimi doğruluyordu – otobüs gümrükte sorunlar yaşıyor ve gelişleri gecikiyordu. Yolladığı mesajlar arasında „gülle gülle“ şeklindeki Türkçesi çok ciciydi.
Zamanı geldiğinde Yeni Melek’in oralardan tekrar haberleştik. Daha yeni gelmişlerdi ve otobüsü uzak bir yere bırakmak zorunda kalmışlardı. Ara sokaklara sığması elbette mümkün değildi. O yüzden arka kapının orada buluşmaya karar verdik. Önce Marc’ı gördüm, biraz onunla konuştuk, sonra hep beraber içeri girdik. Arada Mike geldi sarıldı, sonra yemeğe gitti, sonra Schmier geldi yanımıza, sarıldık, öpüştük ve tabiiki hemen muhabbete daldık. Gecikmeden dolayı çok sinirliydi. Bütün program sıkışmıştı. Gün boyunca sürmüş olan belirsizlik zaten konseri tehlikeye atmıştı ve sinirler çok gerilmişti. Ama ne kadar sinirlense de Schmier’i biraz olsun mutlu edecek şeyi biliyordum – cebimden iki adet mini Jaegermeister çıkardım ve „Al güzelim, bunu şu an burada bulamayacağını düşündüm“ diyerek birini ona uzattım. „Oha, süpersin!“ oldu ve ikimiz şişeciklerimizi tokuşturup şerefimize içtik! :) Bana verdiği „Band“ pass’ine de „Jaeger için sağol!“ yazdı.
Destruction’un dünya çapındaki en büyük fanı Orhan da gelmişti mekana, ama Schmier onu henüz görememişti, o yüzden onun da pass’ini verebileceğimi söyledim, ne de olsa konserin başlamasına az kalmıştı. İçeri girelim de biraz da kankalarla takılalım, Schmier de kendi konser öncesi hazırlıklarına baksın rahat rahat diye düşünüyordum. Sonrasında görüşmeye karar verdik, o yüzden büyük bir seremoni şeklinde vedalaşmadık, sadece birbirimize iyi eğlenceler dileyerek o an için ayrıldık.
Candlemass sırasında Metehan (Çakır), Umur (Akaydın) ve ben bir hayli eğlendik. Tamam, babalara eyvallahtı da eğlenmemizin sebebi müzik değil, Umur’un yine detaylara takılmasıydı – „Olm sağdan ikinci haç’ın bir ampulü yanmış, gözüm ona takılıyo yaa!“ şeklindeki tesbitleri bize bir hayli geyik konusu çıkardı, öldük gülmekten.
Fakat sonra beklenen an geldi, milletin artık „öff çok geldiler yaa baydık artık“ şeklinde burun kıvırdığı ama benim her gün de çalsalar aynı zevk ve heyecanla gidip izleyeceğim Destruction sahnede belirdi. Azdık, tepindik, çok iyi vakit geçirdik. Messiah Marcolin de kıyafet değiştirmiş ve rahip kılığından sıyrılmış konuk sanatçı olarak Schmier’in yanında yer aldı „The Alliance of Hellhoundz“da.
Bu bir konser yazısı olmadığı için (Delikasap’taki yazılarımdan bilen bilir, ben genelde konser yazısı yazmam - bunu yapan yeterince insan var - sahne arkasında neler olup bittiğini, muhabbetleri ve çeşitli anıları aktarmayı tercih ederim) burada kısa kesiyorum artık. Sadede geleyim, konser sonrası benim durumum biraz karışıktı, o yüzden tekrar yanlarına gitmedim, mesaj atıp açıklama yaptım ve „bir dahaki sefere“ dilekleri eşliğinde bu güzel gece için teşekkür ettim. Onlar da zaten toparlanıp hemen yola koyulacaklardı yeniden, o yüzden içim biraz olsun rahattı giderken.
O günden beri yazıştığımız maillerde „keşke gelseydin“ dediyse de ben o geceyi o an için en uygun şekilde bitirmiştim ve mutlu anılarla ayrılmıştım. Evet, bir dahaki sefere artık...(bir „bir dahaki sefer“ mutlaka olacaktır nasılsa, burada ya da başka bir yerde! :) ). Şimdilik bir Destruction macerası daha sona ermiş bulunuyor ve ben atıma bindim günbatımına doğru yol alıyorum bile. Adios amigos!

Seyda „Abigail“ Babaoğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Megadeth'in ilk İstanbul konseri

Rock the Nations Festival I

TANKARD Konseri, 12 Şubat 2011