Hughes Turner Project 2004 Konseri
Deli Kasap için yazılan bir yazı:
HUGHES TURNER PROJECT – 29 Şubat 2004, Pazar, Venue Maslak
Bu konserin perde arkasını kısaca yazmak üzere oturdum klavyenin başına ama baştan belirtmeliyim ki işlerim yüzünden HTP’nin Ankara ayağında bulunamadım. Benim işim Pazar sabahı başlıyordu ve itiraf etmeliyim ki üzerinden o kadar uzun bir zaman geçti ki birçok şeyi yazmayı unutabilirim ve bu konser ve perde arkasından çok kişisel ve “günlük” tadında kısa bir yazı da olabilir yine...Yine de şu an aklıma gelenleri sizinle paylaşmaya çalışayım.
Pazar sabahı otele vardığımda ekip Ankara’dan yeni gelmişti. Lobideki tanışma faslından sonra crew odalarına yerleşti, Hughes ve Turner ise zaten daha önceden odalarına gitmişti, yani ben henüz görmemiştim kendilerini.
RTN ekibimizin bir bölümü Venue’ye doğru yola çıktı, bense otelde kaldım. Her zamanki gibi grupla ilgilenme işi bana aitti, ilk iş olarak ise röportajları ayarlamam gerekiyordu, daha sonra da grubu alıp Venue’ye götürecektim.
Lobide birkaç fanla birlikte Beton Mete ve Stüdyo İmge’den gelen arkadaşlar beklemekteydi. Nihayet tur menejeri Carl ile birlikte Glenn Hughes aşağı indi. Uygun bir yere yerleşip röportaj için hazırlandık. Önce Stüdyo İmge’nin sorularını tercüme edip sordum, daha sonra Mete’ye röportajında yardımcı oldum, en son olarak da birkaç afiş imzalattık. Bu arada Joe Lynn Turner de katılmıştı çoktan bize. “Katılmıştı” derken, gelip kendini Glenn Hughes’in kucağına bırakıvermişti! Bu ikisi gerçekten hem çok iyi iki arkadaş görünümü arzederken aynı zamanda çok da uyumlu ve profesyonel bir iş arkadaşlığı sergiliyorlardı. İkisi de çok canayakın ve içtendiler, aynı zamanda yaptıkları müziğin sadece belli bir kitleye hitap ettiği konusunda çok gerçekçiydiler ve başka birşeyi de amaçlamıyorlardı zaten, ama müzik piyasasındaki yeniliklerden de haberdardılar – MTV ve yarattığı kültürden hiç hoşnut olmasalar da. MTV kliplerini soft porno olarak nitelendirdiklerini röportajlarında okuyabilirsiniz örneğin.
Zaman daralmıştı iyice, soundcheck için Venue’ye gitmeliydik, ama fanlar halen fotoğraf çektirmekte ve imza almaktaydılar. Joe Lynn Turner en son olarak masayı (!) da imzaladıktan sonra (ciddiyim) minibüse atlayıp yola çıktık. Yolda kendi aralarında konuşurlarken yine olmazsa olmaz “Midnight Express” konusu açıldı ve tartışıldı. Sonunda Venue’ye vardık, dışarıda üç-dört fan o saatte gelmiş bekliyorlardı. Acelesi olan Joe imzaya gelen fanlardan sıyrılmak isterken kolunu omuzuma atıp “Bu benim kız arkadaşım” diyerek benimle birlikte içeri daldı. :)
Venue’de harıl harıl hazırlıklar sümekteydi. Grubu ilk iş olarak odalarına yerleştirdik, kısa bir süre sonra da soundcheck başladı. Sonrasında ben yine grupla otele döndüm. Herkesin olağanüstü bulduğu Serdar Öztop’u seyretme fırsatım olmadı dolayısıyla. Ben o sırada grupla otelde yemekteydim, daha sonra RTN’den partnerim Peter, ayrıca Erdem (Üney) ve Emre (Alkoç) de geldiler.
Yemekteki komik anılardan biri koskoca rock star’ların temizlikten bahsetmeleriydi. Joe dedi ki: “Benim evimde herşey yerli yerinde durmalıdır, çok temiz ve düzenliyimdir her zaman.” Glenn karşılık verdi: “Evet, benim de temizlik takıntım vardır, hatta stres atmak, rahatlamak için bazen gecenin bir vakti kalkıp evi süpürürüm!” Ondan sonra ev süpürmenin verdiği zevk konusunda bitmek bilmeyen bir övgü başladı, buna crew da katıldı, bir baktım bir sürü adam oturmuş konser öncesi ev işlerinden konuşuyorlar gündelikçiler gibi!
Sonra Joe biraz dinlenmek üzere odasına çekildi. Derken Glenn de ayaklandı ve dedi ki: “Bakın arkadaşlar , beni ararsanız ben 90 dakikalığına ulaşılamıyor olacağım zira bir futbol manyağıyım ve annemle söyle bir olayımız var: o bana Wolverhampton’un bütün maçlarını kaydediyor, sonra da ben onları telefonda baştan sona dinliyorum. Şimdi de öyle yapacağım” dedi ve o da gitti! Biz tur menejeri ve crew’la biraz daha muhabbet ettik. Otelin çok hoş bir garsonu var, bu hanımkızımıza arkadaşlar fena halde hayran kaldılar. O gelip gittikçe konuşmalar şöyle gelişti:
Carl: Dünyayı anlamıyorum. Yani bizdeki garsonlara bir bak...hepsi yaşlı, mutsuz, dişsiz kadınlar. Bir de şuna bak! İstese ona Ingiltere’yi veririz be!!
Diğerleri (onaylayarak): Evet yaa, sırf bir daha gelsin diye tatlı istedim zaten. / Hadi çay isteyelim bir de! vs.vs.
Ben “Ben de kadınım yaa, iki saattir güzel kadınlardan bahsediyorsunuz, ben de güzel şeyler duymak istiyorum!” diye arıza çıkartınca bana da sağolsunlar “Sen doğal bir güzelsin zaten, hem çok güzel gülüyorsun!” filan şeklinde iltifatta bulunup yatıştırdılar beni.:)
Yemekten sonra herkes odalarına çekildi. Vakit gelince lobide buluştuk tekrar. Joe Lynn Turner uyuyakalmıştı ve Glenn Hughes söyleniyordu: “Bunu ben yapsaydım ortalığı ayağa kaldırmıştı şimdi! Konserden önce nasıl uyur? Sesini tekrar açacak vakti kalmadı ki, söyleyemeyecek şimdi doğru dürüst!!” Neyse ki Joe sonunda geldi, Glenn rahatladı ve yola koyulduk.
Venue’de yine odaya yerleşildi, bu arada herkes Serdar Öztop’u konuşmaktaydı. Kendisi fanı olan bir öğrencime de ricam üzerine güzel bir “goodie pack” hazırlamıştı – penalı, imzalı filan. Kutladım performansını her ne kadar göremediysem de.
HTP odalarında sahne hazırlığı yapıyorken ben bir takım ortamsal ve kişisel gerginliklerden dolayı kırk yıllık bir arkadaşımla kavga ettim aniden. Bu moral bozukluğuyla konserin başladığını bile anlamadım, zaten açıkçası ilgimi çeken bir müzik yapmıyorlardı (sadec birkaç hard rock klasiğini canlı dinlemek ilginç olacaktı). Sonra asabı bozuk vaziyette çıktım backstage’den, ortalıkta dolaşıp arkadaşlarımı yokladım tek tek ama pek muhabbet edebilecek halde de değildim zaten. İnsanlara baktım, herkes sakin takılıyor, saygıyla izliyordu üstatları. Bir ara yukarı balkona çıktım, sahneyi tam tepeden seyrettim ve helal olsun dedim adamların bu yaştaki performanslarına. Neyse ki kankayla tekrar barıştık ki geceden biraz olsun zevk almayı başarabildim sonrasında...
Eh, konser bitti, sıra geldi elemanları minibüse “paketleyip” otele yollamaya. Ben otelde kalmayacaktım bu sefer, zaten ertesi gün iş vardı. Ama elemanlar otel yolunu tutmadan önce daha foto ve imza almalıydık. Odadan çıkan Joe Lynn Turner ile muhabbete daldık. Çok yorgun ve uykusuz olmasına rağmen çok iyi göründüğünü söylemiştim ona, “Hah! Sen beni bir de iyi günümde gör” dedi gülerek. Yanımda Cenk (Turanlı) ve kanka Özgür (Özkan) vardı, Cenk Joe’ya kolyesinin anlamını sordu. “Allah” yazıyormuş. Bunun üzerine uzun bir din sohbeti başladı, Joe çok derin bir Tanrı inancı olduğundan, ama dinin çok sömürüldüğünden, aslında hepimizin kardeş olduğundan bahsetti ve bu muhabbet Glenn odadan çıkana kadar sürdü. Sonra resimlerimizi çektirdik, crew’la sarılıp vedalaştık, Joe giderken beni şap diye tekrar öptü ve onlar otelin yolunu tuttular, biz ise onların terketmiş bulunduğu odanın...
Konser sonrası burada çevrilen geyiklerin tadına hiçbir zaman doyum olmuyor! Herkes rahatlamış, üzerinden bir yük kalkmış olduğundan gayet gevşemiş oluyor, eh konuşacak konu da bol olunca kırk saat çıkılmıyor buradan. Hatta biz abartıp Venue kapısında da en az bir saat daha muhabbet ettik herkesin hazırlanmasını beklerken. (Konu Cenk ve Özgür’ün Slayer ile yaşadıkları havaalanı/karşılama/otel/McDonald’s ve araba ile takip maceraları idi, bunları dinlememiş arkadaşlarımız vardı, Kerry King’in Cenk tarafından kafaya şaplak yemesi olsun, Tom Araya’nın Cenk ve Özgür arasında fotoğraf çektirirken “Ya siz Türkler amma büyükmüşsünüz!” diye iki yanındaki bu zebellahlara hayrat içindeki bakışı olsun, Kerry ve diğerlerinin de bu ikisi ve yanlarında bulunan Çağan arasında minnacık kalması, Tom’un “yan yağları”, McDonald’s da oturmuş sakin bir gün geçirmekte olan Merter ahalisinin orada yemek yemeye gelen Slayer elemanlarını gördüklerinde verdikleri tepki olsun hepsi tekrar anıldı ve gülmekten yerlere yatıldı. Aah ah, orada ben de olacaktım o gün de maalesef biri engel olmuştu bana! İçimde uktedir hala...)
Herneyse, saatler sabahın körünü gösterirken Bakırköy tayfamız bizden ayrıldı, biz de kendi evlerimize doğru mekanı terkettik. Ertesi gün işte pek kendimde değildim ama olsundu çünkü herşey rakınrol içindi!!!
Bu bağlamda esen kalın sayın dostlar, bir sonraki RTN organizasyonunda görüşmek üzere...
Seyda “Abigail” Babaoğlu
HUGHES TURNER PROJECT – 29 Şubat 2004, Pazar, Venue Maslak
Bu konserin perde arkasını kısaca yazmak üzere oturdum klavyenin başına ama baştan belirtmeliyim ki işlerim yüzünden HTP’nin Ankara ayağında bulunamadım. Benim işim Pazar sabahı başlıyordu ve itiraf etmeliyim ki üzerinden o kadar uzun bir zaman geçti ki birçok şeyi yazmayı unutabilirim ve bu konser ve perde arkasından çok kişisel ve “günlük” tadında kısa bir yazı da olabilir yine...Yine de şu an aklıma gelenleri sizinle paylaşmaya çalışayım.
Pazar sabahı otele vardığımda ekip Ankara’dan yeni gelmişti. Lobideki tanışma faslından sonra crew odalarına yerleşti, Hughes ve Turner ise zaten daha önceden odalarına gitmişti, yani ben henüz görmemiştim kendilerini.
RTN ekibimizin bir bölümü Venue’ye doğru yola çıktı, bense otelde kaldım. Her zamanki gibi grupla ilgilenme işi bana aitti, ilk iş olarak ise röportajları ayarlamam gerekiyordu, daha sonra da grubu alıp Venue’ye götürecektim.
Lobide birkaç fanla birlikte Beton Mete ve Stüdyo İmge’den gelen arkadaşlar beklemekteydi. Nihayet tur menejeri Carl ile birlikte Glenn Hughes aşağı indi. Uygun bir yere yerleşip röportaj için hazırlandık. Önce Stüdyo İmge’nin sorularını tercüme edip sordum, daha sonra Mete’ye röportajında yardımcı oldum, en son olarak da birkaç afiş imzalattık. Bu arada Joe Lynn Turner de katılmıştı çoktan bize. “Katılmıştı” derken, gelip kendini Glenn Hughes’in kucağına bırakıvermişti! Bu ikisi gerçekten hem çok iyi iki arkadaş görünümü arzederken aynı zamanda çok da uyumlu ve profesyonel bir iş arkadaşlığı sergiliyorlardı. İkisi de çok canayakın ve içtendiler, aynı zamanda yaptıkları müziğin sadece belli bir kitleye hitap ettiği konusunda çok gerçekçiydiler ve başka birşeyi de amaçlamıyorlardı zaten, ama müzik piyasasındaki yeniliklerden de haberdardılar – MTV ve yarattığı kültürden hiç hoşnut olmasalar da. MTV kliplerini soft porno olarak nitelendirdiklerini röportajlarında okuyabilirsiniz örneğin.
Zaman daralmıştı iyice, soundcheck için Venue’ye gitmeliydik, ama fanlar halen fotoğraf çektirmekte ve imza almaktaydılar. Joe Lynn Turner en son olarak masayı (!) da imzaladıktan sonra (ciddiyim) minibüse atlayıp yola çıktık. Yolda kendi aralarında konuşurlarken yine olmazsa olmaz “Midnight Express” konusu açıldı ve tartışıldı. Sonunda Venue’ye vardık, dışarıda üç-dört fan o saatte gelmiş bekliyorlardı. Acelesi olan Joe imzaya gelen fanlardan sıyrılmak isterken kolunu omuzuma atıp “Bu benim kız arkadaşım” diyerek benimle birlikte içeri daldı. :)
Venue’de harıl harıl hazırlıklar sümekteydi. Grubu ilk iş olarak odalarına yerleştirdik, kısa bir süre sonra da soundcheck başladı. Sonrasında ben yine grupla otele döndüm. Herkesin olağanüstü bulduğu Serdar Öztop’u seyretme fırsatım olmadı dolayısıyla. Ben o sırada grupla otelde yemekteydim, daha sonra RTN’den partnerim Peter, ayrıca Erdem (Üney) ve Emre (Alkoç) de geldiler.
Yemekteki komik anılardan biri koskoca rock star’ların temizlikten bahsetmeleriydi. Joe dedi ki: “Benim evimde herşey yerli yerinde durmalıdır, çok temiz ve düzenliyimdir her zaman.” Glenn karşılık verdi: “Evet, benim de temizlik takıntım vardır, hatta stres atmak, rahatlamak için bazen gecenin bir vakti kalkıp evi süpürürüm!” Ondan sonra ev süpürmenin verdiği zevk konusunda bitmek bilmeyen bir övgü başladı, buna crew da katıldı, bir baktım bir sürü adam oturmuş konser öncesi ev işlerinden konuşuyorlar gündelikçiler gibi!
Sonra Joe biraz dinlenmek üzere odasına çekildi. Derken Glenn de ayaklandı ve dedi ki: “Bakın arkadaşlar , beni ararsanız ben 90 dakikalığına ulaşılamıyor olacağım zira bir futbol manyağıyım ve annemle söyle bir olayımız var: o bana Wolverhampton’un bütün maçlarını kaydediyor, sonra da ben onları telefonda baştan sona dinliyorum. Şimdi de öyle yapacağım” dedi ve o da gitti! Biz tur menejeri ve crew’la biraz daha muhabbet ettik. Otelin çok hoş bir garsonu var, bu hanımkızımıza arkadaşlar fena halde hayran kaldılar. O gelip gittikçe konuşmalar şöyle gelişti:
Carl: Dünyayı anlamıyorum. Yani bizdeki garsonlara bir bak...hepsi yaşlı, mutsuz, dişsiz kadınlar. Bir de şuna bak! İstese ona Ingiltere’yi veririz be!!
Diğerleri (onaylayarak): Evet yaa, sırf bir daha gelsin diye tatlı istedim zaten. / Hadi çay isteyelim bir de! vs.vs.
Ben “Ben de kadınım yaa, iki saattir güzel kadınlardan bahsediyorsunuz, ben de güzel şeyler duymak istiyorum!” diye arıza çıkartınca bana da sağolsunlar “Sen doğal bir güzelsin zaten, hem çok güzel gülüyorsun!” filan şeklinde iltifatta bulunup yatıştırdılar beni.:)
Yemekten sonra herkes odalarına çekildi. Vakit gelince lobide buluştuk tekrar. Joe Lynn Turner uyuyakalmıştı ve Glenn Hughes söyleniyordu: “Bunu ben yapsaydım ortalığı ayağa kaldırmıştı şimdi! Konserden önce nasıl uyur? Sesini tekrar açacak vakti kalmadı ki, söyleyemeyecek şimdi doğru dürüst!!” Neyse ki Joe sonunda geldi, Glenn rahatladı ve yola koyulduk.
Venue’de yine odaya yerleşildi, bu arada herkes Serdar Öztop’u konuşmaktaydı. Kendisi fanı olan bir öğrencime de ricam üzerine güzel bir “goodie pack” hazırlamıştı – penalı, imzalı filan. Kutladım performansını her ne kadar göremediysem de.
HTP odalarında sahne hazırlığı yapıyorken ben bir takım ortamsal ve kişisel gerginliklerden dolayı kırk yıllık bir arkadaşımla kavga ettim aniden. Bu moral bozukluğuyla konserin başladığını bile anlamadım, zaten açıkçası ilgimi çeken bir müzik yapmıyorlardı (sadec birkaç hard rock klasiğini canlı dinlemek ilginç olacaktı). Sonra asabı bozuk vaziyette çıktım backstage’den, ortalıkta dolaşıp arkadaşlarımı yokladım tek tek ama pek muhabbet edebilecek halde de değildim zaten. İnsanlara baktım, herkes sakin takılıyor, saygıyla izliyordu üstatları. Bir ara yukarı balkona çıktım, sahneyi tam tepeden seyrettim ve helal olsun dedim adamların bu yaştaki performanslarına. Neyse ki kankayla tekrar barıştık ki geceden biraz olsun zevk almayı başarabildim sonrasında...
Eh, konser bitti, sıra geldi elemanları minibüse “paketleyip” otele yollamaya. Ben otelde kalmayacaktım bu sefer, zaten ertesi gün iş vardı. Ama elemanlar otel yolunu tutmadan önce daha foto ve imza almalıydık. Odadan çıkan Joe Lynn Turner ile muhabbete daldık. Çok yorgun ve uykusuz olmasına rağmen çok iyi göründüğünü söylemiştim ona, “Hah! Sen beni bir de iyi günümde gör” dedi gülerek. Yanımda Cenk (Turanlı) ve kanka Özgür (Özkan) vardı, Cenk Joe’ya kolyesinin anlamını sordu. “Allah” yazıyormuş. Bunun üzerine uzun bir din sohbeti başladı, Joe çok derin bir Tanrı inancı olduğundan, ama dinin çok sömürüldüğünden, aslında hepimizin kardeş olduğundan bahsetti ve bu muhabbet Glenn odadan çıkana kadar sürdü. Sonra resimlerimizi çektirdik, crew’la sarılıp vedalaştık, Joe giderken beni şap diye tekrar öptü ve onlar otelin yolunu tuttular, biz ise onların terketmiş bulunduğu odanın...
Konser sonrası burada çevrilen geyiklerin tadına hiçbir zaman doyum olmuyor! Herkes rahatlamış, üzerinden bir yük kalkmış olduğundan gayet gevşemiş oluyor, eh konuşacak konu da bol olunca kırk saat çıkılmıyor buradan. Hatta biz abartıp Venue kapısında da en az bir saat daha muhabbet ettik herkesin hazırlanmasını beklerken. (Konu Cenk ve Özgür’ün Slayer ile yaşadıkları havaalanı/karşılama/otel/McDonald’s ve araba ile takip maceraları idi, bunları dinlememiş arkadaşlarımız vardı, Kerry King’in Cenk tarafından kafaya şaplak yemesi olsun, Tom Araya’nın Cenk ve Özgür arasında fotoğraf çektirirken “Ya siz Türkler amma büyükmüşsünüz!” diye iki yanındaki bu zebellahlara hayrat içindeki bakışı olsun, Kerry ve diğerlerinin de bu ikisi ve yanlarında bulunan Çağan arasında minnacık kalması, Tom’un “yan yağları”, McDonald’s da oturmuş sakin bir gün geçirmekte olan Merter ahalisinin orada yemek yemeye gelen Slayer elemanlarını gördüklerinde verdikleri tepki olsun hepsi tekrar anıldı ve gülmekten yerlere yatıldı. Aah ah, orada ben de olacaktım o gün de maalesef biri engel olmuştu bana! İçimde uktedir hala...)
Herneyse, saatler sabahın körünü gösterirken Bakırköy tayfamız bizden ayrıldı, biz de kendi evlerimize doğru mekanı terkettik. Ertesi gün işte pek kendimde değildim ama olsundu çünkü herşey rakınrol içindi!!!
Bu bağlamda esen kalın sayın dostlar, bir sonraki RTN organizasyonunda görüşmek üzere...
Seyda “Abigail” Babaoğlu
Yorumlar
Yorum Gönder