Saçma sanal işler!



İçinde yaşadığımız uğursuz internet çağı ne fena şeydir Yarabbim! Fitne, fesat, ahlaksızlığın her türlüsü, her şey – sanki içinde yaşadığımız uğursuz şehir ve onun içinde hareket ettiğimiz uğursuz camia yetmezmiş gibi – sadece bir klik kadar uzak. Bu pis şehirde etraf aç köpekler, leş bekleyen akbabalar, ikiyüzlü çakallarla doluyken, sanal alemin anonimliği ve kolaylığı fena halde işlerine geliyor böylelerinin.

İstesen de uzak duramadığın bir lanet bu – zira her arkadaşın, eşin, ailen, herkes bir şekilde bir takım sosyal sitelere üyeyken onlarla düzenli ve kolay kontak kurabilmek adına bir bakıyorsun ki sen de kapılmış gitmişsin 0’larla 1’lerin uçuştuğu ortama. Eğlenceli de üstelik! ”Outsider” kalmamak adına ödenen bedel çok büyük oysa ki.

İnsan kibirli bir varlık. “Dur şu fotoğrafta güzel çıkmışım, bunu koyayım” derken, beğenmediği fotoğraftaki etiketini kaldırırken, kendini tanıtacak cümleler ararken bir bakmışsın ki haberleşeyim derken kendi kendini sahneler olmuşsun. Kime, neye, niye?

Ben de bunları yaptığımı fark ettim ve kirlendiğimi düşündüm. Ben bu değildim ve bu sinsice gelen değişiklik beni korkuttu. Ben ki her zaman daha iyiye gitmeye, kendimi daha fazla geliştirmeye – ruhen, bedenen, zihnen – çalışan bir garip kul, nasıl hala bu saçma ortamda değerli dakikalarımı harcıyor olabilirdim? Sanal hayat diye bir olasılığın bile olmadığı çocukluğumu özledim bir anda. İnsanlar yüzyüze muhabbet eder, yüzyüze kavga eder, yüzyüze küser, yüzyüze barışırdı. Fotoğraflar hard copy olarak eşe dosta yaptırılır, bir araya gelindiğinde elden verilirdi, belki arkasına bir “caption” yazarak. Binlerce değil, telefonlarını ezbere bildiğin birkaç gerçek arkadaşın olurdu. Hayatın bir ekranın başında geçmezdi ailenle TV seyrettiğin, beraberce Edi ve Büdü’ye güldüğün, beraberce hain Ceyar’a küfrettiğin dakikalar dışında.

Biraz evvel Twitter hesabımı kapattım. Kime ne diye ne yediğimi, nerede olduğumu haber vereyim ki? Tivit hesabı açmamın sebebi sevgili kocam, aşkım, sevgilim Metehan’dı, ama baktım ki onun yazdıklarını takip etmek için hesaba ihtiyacım yokmuş, ilk önce ondan kurtuldum. Küçük mavi kuş ben giderken bir gözyaşı döktü ve “goodbye!” dedi bana. Gudbay küçük mavi kuş.

Facebook hesabımı da dondurdum belirsiz bir süre için. Hayatımda bambaşka önceliklerim varken oradan kaynaklanacak vakit ve enerji kaybına hiç ihtiyacım yok. Zaten kafam bulanıyor binlerce başka sıkıntının, işin gücün ve sorumluluğun içinde, bir de “dur etkinlik mi var, dur şu grup davetlerini sileyim, farmville tekliflerini reddedeyim, aman biri mesaj mı yazmış, ay cevap vermeye vaktim (ya da halim/uygun ruh durumum/sağlığım) olmadı, şimdi yanlış mı anlamıştır, comment’e cevap mı vermedim yoksa, ayıp mı oldu, dur şu linkteki kediler ne tatlıymış bir-iki dakka seyredeyim” vs.vs. ile bir süreliğine alakamı kesiyorum. Daha bunları yazarken bile acaip bir ferahlama hissediyorum – hayırlı bir karar verdiğim kesin!

“Daha bunları yazarken” dedim ya, zaten bu blog olayı şimdilik gayet yeterli benim için, zira yazı yazmak bırakabileceğim bir şey değil, aksine de gayet rahatlatıcı bir eylem. Bu aralar sadece rahatlamaya, yeniden kendimi bulmaya, dengemi kurmaya, ve en önemlisi uzun süredir geçirmekte olduğum sınavlardan ders almış olarak, bir level atlamış olarak çıkabilmek için huzura ihtiyacım var.

Aile – kan bağım olan insanlar ve seçtiklerimden oluşan çevrem – ve sağlık kadar değerli bir şey yok bu hayatta. Bunlara ayırmak istiyorum her ayırabildiğim dakikamı. Bir de tabiî ki şu hayat denen süreyi mümkün mertebe en iyi şekilde değerlendirmek. Kendi kendimle kalıp, kendimi değerlendirmem lazım bir süre, nereden nereye geldim, neler değişti hayatımda, nelerden ders aldım, hangi alanlar üzerinde daha çalışmalıyım, hangi kusurlarımı daha törpüleyebilirim, nelerden pişman oldum, neler konusunda gurur duyabilirim, hangi konularda üstün sayılırım, hangi konularda aciz…Ancak bu şekilde hayatımın bundan sonraki yönünü doğru tayin edebilirim.

Çok spiritüel, çok ruhani değil mi? Eh, öyle. J Hayatımız sadece rakınrol ve parti gibi görünse de şu sanal ortamda, o sadece ne kadar cool ve özenilesi bir yaşam tarzına, ne kadar cool ve özenilesi bir arkadaş çevresine, ne kadar kıskanılası insanlar olduğumuza dair yaratılan illüzyondu.

Bu yazı da böyle bitsin artık. Belki bunu tesadüfen okuyacak “holier-than-thou” kardeşlerime de bir-iki şey düşündürebildiysem ne ala. Hepinize kocaman iyi geceler öpücüğü, kocaman kucak, kalbimden tıp tıp akan sevgi damlacıkları…

Uyku…süt…zzzzz….

Yorumlar

  1. GÜZEL YAZMISSIN SEVGİ BÖCÜĞÜM BİRİLERİNE KAPAK OLUR ARTIK HEMDE EN KALININDAN

    YanıtlaSil
  2. tamamen aynı duyguları paylaşıyoruz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Megadeth'in ilk İstanbul konseri

Rock the Nations Festival I

Manowar Konseri 2005