We'll sleep when we're dead

Bon Jovi – 8 Temmuz 2011, TT Arena
Ben Bon Jovi falan sevmem. En azından bugüne kadar öyle sanırdım. Meğer seviyormuşuz da haberimiz yokmuş! Meğer şarkıların %80ini biliyormuşuz da haberimiz yokmuş! Seyrettiğim en iyi şovlardan biri olması da cabası! Zaten Jon Bon Jovi de bana sırıtınca son kalem de düştü!:) Ama en başa döneyim:
Metehan bana Diamond Ring biletimi verdiğinde “Hıh! Evlilik yıldönümümüzde tektaş diye bunu mu getirdin bana?” diye önce beğenmedim. Yine de “Neyse, peki, gidip Bon Jovi’yi dizinin dibinden izleyelim bakalım nooluyormuş” diye kabul ettim. Zamanı geldiğinde ve stada nihayet girebildiğimizde ilk kez gördüğümüz TT Arena’dan etkilendik önce. Gayet şık. Ama saat henüz 20.30 idi – Bon Jovi’nin sahneye çıkacağı söylenen saat. Daha karanlık bile değildi, neydi bu acele, insanlar nasıl yetişsindi falan derken mekan doldukça doldu, hava karardı, ve grup müthiş bir enerji ile “Raise Your Hands” diyerek sahne aldı. O eller zaten bir daha hiç inmedi!
Diamond Ring’de olmak sahne ile iç içe olmak demekti. Birkaç adım ötemizdeki Jon Bon Jovi kırmızı militarist ceketi ile, sapsarı saçları ile, kocaman one-of-the-sexiest-men-alive gülümsemesi ve tek ayak üstünde zıplaması (geçirdiği rahatsızlık onu hareket etmekten alıkoymuyordu belli ki) ile son derece sevimliydi .  Yıllar içinde bir şekilde kolektif bilinçaltımıza yerleşmiş şarkılarla geçecek yaklaşık 2 saat 45 dakika böylece start aldı.
Bon Jovi şarkıları kolay hatırlanabilir basit yapıları ile, kolay ezberlenir sözleri ile, eğlenceli easy-listening parçalar olmaları ile yıllar boyu orada burada arka planda duyduğumuzda, TV’de kliplerini izlediğimizde beynimize kazınmış. Ballad’ları da öyle. Oysa ki gençliğimde devamlı Bravo’nun kapağını süsledikleri zamanlarda bile fan’ları olmamıştım. Jon Bon Jovi tam bir “poster boy” iken bile onun için ölüp biten kitleye dahil değildim.
Şimdi ise bu muhteşem prodüksiyonu izlerken (HD kalitesinde dev ekranlara göz attıkça “Olm canlı DVD izliyoruz!” demekten alamıyorduk kendimizi:P) hem kaç yıldır hız kesmemiş bu adamlara saygı duyuyor, hem de kendi adımıza gayet eğleniyorduk. İlk kez 18 yıl önce geldiklerini ve arayı çok açtıklarını söyleyen Jon Bon Jovi’nin seyirci ile sıcak ve sevimli diyalogları en fazla hoşuma giden kısımlardan oldu.

“Bad Medicine” çalarken üzerinde BON JOVI 10 yazan milli formayı giymek için sırtını dönüp soyunduğunda duyulan seyirci çığlıkları üzerine muzip bir velet gibi sırıtarak “Napıyorsunuz siz yahu, resmen sahnede soyunmaya zorluyorsunuz beni!” demesi, üstüne seksi bir müzik istemesi, bunun üzerine “Pretty Woman”ı çalıp söylemeleri, daha sonra “Bad Medicine”i bitirmeleri çok eğlendirdi. Daha ileride “Mick Jagger swagger” dediği tipik Jagger yürüyüşü ve hareketleri eşliğinde “Start me up” söylemeleri şova ayrı bir tat kattı.
Bir ara baktım biraz önümde “Hatice Sultan” (ne yazık ki oyuncunun gerçek adını bilmiyorum) bir kız arkadaşı ile birlikte coşmakta, gencecikler ve orta yaşlılar hep birlikte eğlenmekte, hatta teenage tayfa bir ara yorgunluktan yerlere yığılırken bizden yaşça daha büyük olanlar hala taş gibi ayakta takılmakta, dedim böyle bir tayfayı biraraya getirmek başlı başına bir olay…

Köprüden geçip bize doğru gelmeye başladığında ise zaten yürüme yoluna en yakın yere konuşlanmış olan sinsi kişilik ben ile beraber herkes sahneye sırtını dönüp Jon’u takip etti. O an grup için üzülmedim değilJ. Herkes dibimizdeki Jon’un “Bad Medicine” performansının devamına, ardından “Bed of Roses”a ve sonra yanına çağırdığı Richie Sambora ile birlikte “Diamond Ring” icrasına (ve tabiiki dibimize kadar gelmiş meşhur Superman dövmesine) kilitlendi. “I’ll Be There For You”da ise gözümün içine bakıp sırıtması ise (hani şöyle burnun da hafif kırışmasına sebep olan o yarı göz kırpma, yarı gülümseme olan hareket) beni *KATAPULT!* efekti eşliğinde 14 yaşıma falan gönderdi! (Video’nun 7. saniyesindeki sırıtıştan bahsediyorum, işte o bana yapıldı banaaaaa!:)  – Ne yazık ki doğru düzgün çekemeyen foto makinem kendi ölüm fermanını imzalamış bulunuyor bu başarısızlığı ile!!!). “Ahahayyyt, bugüne bugün Conboncovi tarafından sırıtılmış biriyim artık Metehan beeeey, ayağını denk al” falan diye saçmalamama kocam gülerek “Kadın haklı beyler. Dağılın” demekle yetindi. İşi daha da ileri götürüp “O mu ben mi? Karar ver!” ültimatomları ile Mete’ye devreleri yaktığımın sinyallerini iyice verdim, normal kabul edip aldırış etmedi. Yalnız gerçekten de bu adamda şeytan tüyü varmış. Gençliğimden beri  “Mmm yeak yea, çok beybifeys, seemem ben öyle” diye diye bir hal olmuştum, ya bu neydi şimdi? Bir sırıtmaya sattım resmen davayı haha! Ama yaşlandıkça o iğrenç permalı glam tipinden kurtuldu ya (:P), bir de o yukarı kıvrık ağız kenarlarıyla kocaman ve şipşirin gülümsemesi var ya, işte bunlar iyi şeyler. Bir de bi deeeee yıllardır bozmadan devam ettirdiği mazbut aile yaşantısını zaten hep çok beğenirim. Çok düzgün çocuk canım bu Jon. J 14 yaş sendromu ise eğlenceliymiş yahu. O yaşlarda yaşayamamıştık (konser ne gezer o dönemde Türkiye’de, zaten olsa da bize izin mi verilecekti sanki), şimdi onu da yaşadım, başım göğe erdi.
 “Buraya gelmemin tek bir sebebi var: Türk kızlarının çığlıklarını duymak!” diyen bu sevimli p.ç performansına - yorulmak şöyle dursun - coştukça coşarak ve çok eğlenerek devam ettikçe bize de aynı duyguları yansıttı. Arkadaki dev ekrandaki görüntüler ile desteklenen konserin başarısında görselliğin de etkisi vardı elbette, ama esas sebebin frontman’in kendisinden yayılan ışık ve enerji olduğunu söylersem yalan olmaz herhalde.
Bu arada “Blaze of Glory” en southern tadı verdiğinden en sevdiğim Bon Jovi parçasıdır – bir de hangi kız yalnız kovboy olayından etkilenmez ki?;) – onu canlı dinlemek de ayrı bir güzellikti.
18 yıl öncesine değinmek gerekirse: o konsere gitmemiştim tabiiki! 1993, Metallica konseri demektir kişisel tarihimde (bugüne kadar izlediğim en iyi 5 konserden biridir kesinlikle). Bon Jovi ile hiç işim olamazdı dediğim gibi. Ama yaşımız ilerledikçe at gözlüklerini kenara koyup şu veya bu sebepten “strictly metal” olmayan konserlere de gidebiliyor olduk. Yine de evde “Koy bakalım şurdan bir Bon Jovi de neşemizi bulalım” demeyeceğimdir ama bu müthiş şovu da kaçırmadığım için çok mutluyum. Üç saate yakın süre içerisinde hiç mi sıkılmaz insan? Bu adamlar bunu başardıysa şapka çıkarmak düşer bize de. Yobaz metal ben kişisini bile tavladılarsa şapka çıkarmak da yetmez, madalya, plaket filan gerekir.
Konser sonundaki müthiş bis’i beklerken duyduğumuz seyirci çığlıkları sanırım desibel rekorları kırmıştır. Akabinde halen beklediğimiz “Wanted Dead or Alive” ve “Livin’ on a Prayer”  ile birlikte 2 parça daha çaldılar. “Galiba bu adamlar hiç yorulmayacak ve konser de hiç bitmeyecek” derken Jon’un tek tek grup elemanlarını tanıtıp teşekkür etmesi, saniye durmamış Tico Torres ve Richie Sambora’da alkışın ekstra fazla olması, sonra  veda için grubun sahne önüne gelmesi ile sona yaklaşmıştık. Ancak grubun kendilerine atılan – ve belli ki ne olduğunu o anda bilmedikleri - GS atkısını açmaları üstüne GS taraftarı olmayanların protestoları ile grup oluşan havayı tekrar düzeltmek için “Bunu telafi etmeliyiz sanırım” diyerek bir de “Always”i çaldı. Ve son derece eğlenmiş, son derece memnun bir seyirci kalabalığı artık evlerinin yolunu tuttu.  Who says we can’t go home?;)

 

Şaşırttığınız ve çok iyi vakit geçirmemize sebep olduğunuz için cheerz sevgili New Jersey tayfası!
Seyda “Abigail” Babaoğlu



http://www.facebook.com/video/?id=595229810#!/video/video.php?v=10150234389509811&comments

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Megadeth'in ilk İstanbul konseri

Rock the Nations Festival I

TANKARD Konseri, 12 Şubat 2011