Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Su uyur, Metal uyumaz!

Resim
Abigail Tatilde 2011 Bu sene biraz plansız programsız, biraz bölük pörçük, biraz spontane ve keyfi hareketlerle şekillendi yaz dönemi. Bu da son derece rakınrol bir yaklaşım olduğundan iyi birşey! Sonisphere ’den ve Judas Priest ’in Epitaph turnesi ile son konserini izlememizden sonraki büyük olay Rock ‘n’ Coke festivali idi. 2004’te Wacken ’de izlediğim Motörhead ’i absürd bir gecikme ile nihayet ülkemiz topraklarında izleyebildik – her ne kadar o ortamda binlerce alakasız kişi ile izlemek tuhaf olsa da. Sahne önünden izledik, bir-iki hamle ile yanına gidecek kadar yakındık ama biraz daha yakınlaşalım diye bir kez olsa bile sağa-sola yürümedi Kilmister efsanesi. Ühü. Grup kimselere röportaj vermediği için Lemmy baba ile tanışamadık (zaten Destruction Schmier Wacken’da bana onun VIP’de bile dolaşmayacak kadar VIP takıldığını söylediğinden beri ihtimal de vermiyordum) ama olsun, pena kaptım en azından J . Yine de senelerdir taşıdığım Motörhead çantamı ve Motörhead AAA pass’ımı i

Sonisphere Festivali 2011

Resim
Bu yılki Sonisphere festivaline katılacak grupların haberleri gelmeye başladığı anda bir heyecan dalgası kaplamıştı benliğimi. Mastodon mu?? İnanamıyordum! Tapmaktan öte sevdiğim bir grubu mu kaçıracaktım yani??? Ya Alice Cooper ? Bu müziğe ilk başladığımdan beri dinlediğim, sevdiğim, saydığım, “baba”larımızdan  biri, onu da mı izleyemeyecektim??? Nasıl olurdu? Kaçıracağımı düşünmem çıkacağım bir iş gezisi ile ilgiliydi. Tarihler çakışıyordu. Lanet olsundu. Gaddemmit idi. Neyse ki son anda programlarda değişiklikler oldu ve konsere ucu ucuna yetişecek oldum. Ancak Mastodon rehberliğim suya düşüyordu tabii. Ben Türkiye’ye Cumartesi gecesi saat 01.00 civarları dönecektim, o saatte grup çoktan gelmiş olacaktı. Ama en azından biraz uyku ile 19 Haziran Pazar günü festivale röportajlar ve tabiiki ölesiye bir merakla beklediğim performansları izlemek için dahil olacaktım. Nitekim Almanya’nın Saarland bölgesinde sanatoryum gibi bir sessizlik ve muhteşem yeşillik ortamında geçirdiğim, ey

We'll sleep when we're dead

Resim
Bon Jovi – 8 Temmuz 2011, TT Arena Ben Bon Jovi falan sevmem. En azından bugüne kadar öyle sanırdım. Meğer seviyormuşuz da haberimiz yokmuş! Meğer şarkıların %80ini biliyormuşuz da haberimiz yokmuş! Seyrettiğim en iyi şovlardan biri olması da cabası! Zaten Jon Bon Jovi de bana sırıtınca son kalem de düştü!:) Ama en başa döneyim: Metehan bana Diamond Ring biletimi verdiğinde “Hıh! Evlilik yıldönümümüzde tektaş diye bunu mu getirdin bana?” diye önce beğenmedim. Yine de “Neyse, peki, gidip Bon Jovi’yi dizinin dibinden izleyelim bakalım nooluyormuş” diye kabul ettim. Zamanı geldiğinde ve stada nihayet girebildiğimizde ilk kez gördüğümüz TT Arena’dan etkilendik önce. Gayet şık. Ama saat henüz 20.30 idi – Bon Jovi’nin sahneye çıkacağı söylenen saat. Daha karanlık bile değildi, neydi bu acele, insanlar nasıl yetişsindi falan derken mekan doldukça doldu, hava karardı, ve grup müthiş bir enerji ile “Raise Your Hands” diyerek sahne aldı. O eller zaten bir daha hiç inmedi! Diamond Ring’de olmak s

46 Dergisi Love and Peace Edition Party

Resim
Deneme bir ki…se-ah…ses!...Off, parmaklarım paslanmış. Yazmayalı çok oldu…yavaş yavaş açılayım, ısınayım şöyle… Koskoca bir yıl daha geçerken benden de yine çok şey aldı götürdü, en başta da zamanımı. Arada blogspot kapatıldı, yok yeniden açıldı derken bir bakmışız aylar geçmiş, yazı yazmayı aklımızın ucundan dahi geçirememişiz. Neyse ki tatile girdim ve yavaş yavaş fabrika ayarlarıma dönmeye başlıyorum. Ancak daha hala geçen pazar günkü 46 Dergisi Love and Peace Edition Partisi nin yorgunluğu üzerimde. Kardeşim VIP partiden VIP partiye koşturuyoruz, yeter yahu, bırakın da bir dinlenelim, evimizde takılalım, TV seyretmek gibi marjinal etkinliklere vakit ayırabilelim…:P Selebriti hayatı zor kardiş, çok zor… J Neyse efenim, Mehmet (Turgut) kardeşimiz yapmış yine yapacağını, Maçka Küçükçiftlik Park ’ta kurdurmuş banklar, şemsiyeler, dondurma-bira-köfte-viski dağıtan standlar ve tabiî ki bir de sahne, olmuş sana küçük bir Woodstock . Tabii yağmur yağacağını ve çamurlar içinde kalac

Abigail Kış Tatilinde / Bölüm 4

Resim
9 Şubat 2011, Çarşamba O nasıl rüyaydı yahu. Atımla ormanda gezintideyiz. Ortalıkta türlü çeşit orman hayvanatı geziniyor, rakunlar, yaban domuzları, geyikler, kirpiler, tavşanlar, tilkiler…Derken bir kaplan (ne işi varsa orada – kendi habitat’ı bile değil!) peşimize düşüyor. Dörtnala kaçsak da çamurlu bir tepeye geliyoruz, ondan sonrası dişle tırnakla mücadele. En son kaplanın burnuna dirsekle vurduğumu hatırlıyorum. Gece yatmadan fazla Nat Geo Wild izlemişim yine. Bugün sanırım dünya tarihinin en sıkıcı günlerinden biri, since the beginning of mankind. Sadece ev işleri, cheesecake yapımı, buharda sebze pişirimi, feysbukta tavşan, öylece geçip giden bir gün. Ama günü güzel bitirmek için naapıcaz? Tabiî ki Muhteşem Sülüman izleyip eğleneceğiz şimdi! Ala! (Koskoca Kanuni Sultan Süleyman ’ı da bundan sonra Sülüman olarak bilecek olmamız da ne acı). Bu seferki sayı (evet, ısrarla sayı!) adeta 300 gibi çizgi film şiddet estetiğiyle başlıyor. İlginçtir ki tek damla

TANKARD Konseri, 12 Şubat 2011

Resim
Bilmiyorum kaç kere söylemişimdir ama kendimi tekrar ediyor olmam umurumda da değil: Tankard’ın yeri ayrı! 1991 ya da ‘92 olmalı yılı, Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki ilk Tankard konseri aynı zamanda benim jenerasyon metal tayfanın çoğunluğunun ilk kez bir yabancı grup izlediği metal konseriydi. Onu bırak, çıkışındaki kavga efsaneydi. Ama hepsinden önemlisi, ileride kanka olacağım, sonraları benim için önem teşkil edecek her güzel ve her kötü anıyı birlikte yaşayacağım, kızacağım, çok seveceğim, küseceğim, destekleyeceğim, çok uzun yıllar sürecek bir beraberlik ve sonrasında bir daha konuşmamak üzere berbat bir ayrılık yaşayacağım, çok sevip evleneceğim her insanla bu konserde beraber bulunmuş, beraber azıp kudurmuş, belki çarpışmış ve büyük kısmı ile ilk kez karşılaşmış olmamdır. Tuhaftır, o gün oradakiler ileride ailem olacaktı – insan ailesinden bazı fertlerle de ayrı düşebilir, yıllarca konuşmayabilir, küsebilir – ama o gün oraya beraber gittiğim insan ile ise yollarımız bir süre

Abigail Kış Tatilinde / Bölüm 3

Resim
Ve yine kaldığımız yerden devam ediyoruz: 2 Şubat 2011, Çarşamba Sabah sabah Defne Joy Foster ’in ölüm haberini alıyorum. Kendisiyle hiç alakam olmasa da hep sevimli bulurdum. Bir kez de Bodrum’da at bindiğim yerde bir köpek yarışmasını sunmuştu tüm enerjisi ve şirinliği ile. Bir genç insanın hikayesi daha böyle pat diye son buluverdi. İnsanı böyle ölümler hep benzer düşüncelere sevk eder. Hiçbir şeyin garantisi yok, ne kadar vaktimiz kaldığını hiçbirimiz bilmiyoruz, her an her şey bitebilir ve bunun bilincinde yaşamalıyız diye düşünürüz hepimiz en azından bir süre için. Ne yazık ki bazılarımız fazla ciddiye alır bu hayatı, ve bu yaşam süresi için kendilerine verilmiş olan, “şirket arabası” benzetmesini uygun gördüğüm, bedeni. Hatta kendilerine verilmiş şirket arabasını kendi marifetleri sananlar vardır eğer şöyle yılan gibi spor bir model verilmişse kendilerine. Oysa arabanın dışı, rengi, modeli değil, içindeki şoför ve o arabayı nasıl kullandığıdır önemli olan. P